
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Tebrik Ediyorum, İktidarın Uyguladığı Politikalar Türkiye'yi Yörüngesinden Çıkarttı!
26.2.2025
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Tebrik Ediyorum, İktidarın Uyguladığı Politikalar Türkiye'yi Yörüngesinden Çıkarttı!
Genel Başkanımız Mahmut Arıkan, TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasına Milli Görüş’ün Merhum Lideri ve Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı anarak başlayan Genel Başkanımız Arıkan, “Tam 14 yıl önce, rahmet-i rahmana uğurladığımız Erbakan Hocamızı anarak sözlerime başlamak istiyorum. Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamız, dünya siyaset tarihine, bilim tarihine adını altın harflerle kazımış müstesna bir şahsiyetti. O sadece bir siyasetçi, akademisyen ya da mühendis değil; aynı zamanda bir ‘vizyon’ adamıydı. Ömrünü, milletimizin öz benliğine, tarihine ve medeniyetine uygun bir gelecek inşa etmeye adamış bir dava insanıydı. Çok değerli dava arkadaşlarıyla birlikte Milli Görüş hareketini kurduğunda, Türkiye için yeni bir dönem başladı. O günden bugüne, Milli Görüş’ün hesap edilmediği tek bir denklem olmadı. Erbakan hocamız, toplumun sadece ekonomik olarak kalkınmasını değil, aynı zamanda ‘Önce Ahlak ve Maneviyat’ diyerek manevi kalkınmasını da amaçlamıştır. ‘Ağır sanayi hamlesi’ diyerek, sadece fabrikalar kurmayı değil, tam bağımsız ve güçlü bir Türkiye’yi inşa etmeyi amaçlamıştır. ‘Şahsiyetli dış politika’ diyerek, sadece ikili ilişkileri değil, İslam ülkeleri ile çoklu ilişkiler kurmayı amaçlamıştır. Yaşadığı tüm güçlükler karşısında bir kez olsun: ‘Buraya kadarmış, olmadı’ dememiş, her defasında daha büyük bir heyecanla, hak bildiği yolda yürümeye, öncülük, liderlik etmeye devam etmiştir. İşte tüm bunlardan dolayı o; Türkiye’nin, hepimizin Erbakan Hocasıdır. Hocamızı, vefatının 14. Yılında özlem, rahmet ve minnetle anıyoruz.” ifadelerine yer verdi.
28 ŞUBAT’I YAPANLAR TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ ÇALMIŞTIR!
Cumhuriyet tarihinin biraz da darbeler tarihi olduğuna dikkat çeken Genel Başkanımız Arıkan, şunları söyledi:
“60 ihtilali, 71 muhtırası, 80 darbesi, 28 Şubat post modern darbesi ve nihayet 15 Temmuz hain kalkışması… Demokratik hayatımız neredeyse 10 yılda bir darbelerle kesintiye uğratılmıştır. Ama tüm bu darbelerin içinde en sinsi ve en kirli olanlarından birisi 28 Şubat darbesidir. Çünkü 28 Şubat darbesi ile sadece demokrasi değil bu milletin, bu ülkenin geleceği çalınmıştır. Çalışanın emeği, fakir fukaranın ekmeği çalınmıştır. Topyekun bir milletin umudu, gelecek hayalleri çalınmıştır. Çünkü ne irtica, ne şu, ne bu… 28 Şubat’ın iki sebebi vardır. Biri, rantiyecilere giden hortumun kesilerek, milletin hakkının millete aktarılması, denk bütçe yapılması. Diğeri ise D-8’lerin kurulması. Birincisi içerideki işbirlikçi rantiyeyi, diğeri de dışarıdaki emperyalistleri rahatsız etmiştir.
O Yüzden; ‘Biz Erbakan’ın yolundan gidiyoruz, 28 Şubat’la hesaplaşıyoruz’ diyerek kimse kimseyi kandırmasın. 28 Şubat’la hesaplaşmak; bankalardan bir gecede 50 milyar doları hortumlayanların yakasına yapışmakla olur. 28 Şubat’la hesaplaşmak; 1 yılda faize trilyonlar ödemekle değil, tıpkı Erbakan gibi 1 yılda Denk bütçe yapmakla olur. 28 Şubat’la hesaplaşmak ABD ile stratejik ortaklık yapmakla değil D-8’lere sahip çıkmakla olur. 28 Şubat’la hesaplaşmak eldeki milli varlıkları, haraç mezat satmakla değil, tıpkı Erbakan gibi Anadolu’yu fabrikalarla donatmakla olur. 400 Bin atanamayan öğretmeni atamakla olur, çiftçiyi, işçiyi, memuru, esnafı desteklemekle olur. Emekliyi, asgari ücretliyi, taşeron işçiyi açlığa mahkum etmekle değil milletin hakkını millete vermekle olur.
TÜRKİYE’NİN KOZMETİK TEDBİRLERE DEĞİL KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLERE İHTİYACI VAR
23 yılın sonunda, iktidar bunların tam zıddını yapmıştır. Ülke olarak tarihi bir dönemeçteyiz. Türkiye’nin artık kozmetik tedbirlere değil köklü değişikliklere ihtiyacı var. Karşı karşıya bulunduğumuz tehlike ve tehditleri idrak edip bunları savuşturacak yeni bir program ve yeni bir vizyon kaçınılmazdır. Aksi takdirde, AK Parti yönetimine kimin gelip gittiğinin, AK Parti’ye kimlerin transfer edilip edilmediğinin, yeni kabinede kimin bakan olup olmayacağının hiçbir anlamı yoktur. Bu değişiklikler sadece AK Parti’de makam ve mevki bekleyenleri heyecanlandırır.
YENİLİK SÖZDE DEĞİL ÖZDE OLMALI!
Eğer Sayın Erdoğan Türkiye’yi gerçekten yeni bir anlayış, yeni bir ufukla yönetmek istiyorsa şu tavsiyelerimize kulak vermelidir:
- Siyaset dilinde Çatışma ve gerilim değil sağduyu ve diyalog esas alınmalıdır.
- İç politikada öfke ile değil, merhamet ve adaletle hareket edilmelidir.
- İsraf ve yolsuzluk mutlaka önlenmelidir. Beytülmale sahip çıkılmalı, fakir fukaranın, hakkı korunmalıdır.
- Şeffaf, şaibesiz ve dürüst bir yönetim anlayışı ortaya konulmalıdır.
- Ekonomi de, milli, güçlü, süratli ve yaygın kalkınma için seferberlik başlatılmalıdır.
- Tüketen değil üreten ekonomi için gerekli alt yapı ve yatırımlara öncelik verilmelidir.
İktidar tüm bu tekliflerin aksine diyor ki;
- Seçtiremediğim belediye başkanını; ya transfer ederim ya da kayyum atarım,
- Benden olmayan vekillere; ya itibar suikastı yaparım ya da transfer ederim,
- Benim gibi düşünmeyenleri; ya içeri atarım ya da sustururum. Bu yüzden Türkiye siyaseti, zehirli bir atmosfere hapsolmuş durumda.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’I TEBRİK EDERİM!
Bir konuda Sayın Cumhurbaşkanını tebrik etmek istiyorum. Kendisi çok isabetli bir tanımla ‘Toksik Demokrasi’ ifadesini kullandı. Evet! Bugün Türkiye’de Toksik bir demokrasi var. Her muhalif sesin susturulduğu, yargının siyasi infazlara alet edildiği, her güne yeni bir kayyımla başlandığı, siyasi parti genel başkanlarının ‘içeri atıldığı’ bir demokrasi elbette toksik demokrasidir. Kimse kusura bakmasın, bu kadar toksikliğin sebebi otoriter zihniyettir. Demokrasiyi uçuruma sürükleyen, işte bu zihniyettir.
İKTİDARIN UYGULADIĞI POLİTİKALAR ÜLKEYİ YÖRÜNGESİNDEN ÇIKARTTI!
Ülkemizin içine sürüklendiği bu toksik demokrasi düzenine karşı, yeni bir anlayışla, yeni bir yaklaşımla hareket etmeliyiz. Biliyorsunuz geçen hafta TÜRKSAT 6A yörüngesine yerleşti. Emeği geçenlere teşekkür ederim. Çok güzel bir gelişme. Türksat 6A yörüngesine ulaştı, eyvallah! Ama iktidarın uyguladığı politikalar ülkeyi adeta yörüngesinden çıkarttı.
Biz de inşallah, Yeni Nesil Siyaset’in 6A’sıyla ülkemizi yeniden yörüngesine oturtacağız. Neler bunlar?
1. Ahlak
2. Adalet
3. Aile
4. Akıl
5. Azim
6. Ahde vefa
Ahlakı, erdemin temeli, adaleti, devletin vicdanı, aileyi, toplumun gücü, aklı, kararlarımızın pusulası, azmi, hedeflerimizin itici gücü, ahde vefayı güvenin teminatı olarak görüyoruz.
EN TEMEL HAK OLAN BARINMA EN BÜYÜK MÜCADELE ALANINA DÖNÜŞTÜ
Türksat 6A yörüngesine oturdu, ama ekonomi yörüngeden çıktı. Bu sadece rakamlarla anlatılacak bir mesele değil, hepimizin günlük hayatında hissettiği bir gerçek. Fiyatlar her gün artıyor, alım gücümüz sürekli eriyor, gençler geleceğe dair umutlarını yitiriyor. Çalışanlar, emeğinin karşılığını alamazken, işsizler her geçen gün daha da umutsuz hale geliyor. Bu ekonomik çöküşün en ağır sonuçlarından biri olan ‘Barınma krizine’ değinmek istiyorum. Geçim sıkıntısı çeken milyonlar için en temel hak olan barınma, en büyük mücadele alanına dönüştü.
İstanbul’da kiralar, asgari ücretin 1,47 katı, Ankara’da kiralar, asgari ücretin 1,30 katı, İzmir’de kiralar, asgari ücretin 1,20 katı. Asgari ücret 22.000 TL. Şimdi ben de Sayın Erdoğan’ın 2003’den önce dönemin yöneticilerine sorduğu gibi soruyorum:
Fiyatlar böyleyken; Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacak? Bu insanlar nasıl geçinecek?
Farkında mısınız bilmiyorum, ev sahibi değil, kiracı olmaya mahkûm edilen bir nesil yetişiyor. Çalışsa da geçinemeyen, okusalar da iş bulamayan milyonlarca insanımız oldu… Barınma lüks değil, haktır.
İKTİDAR BARINMA KRİZİNDE MİLLETİN DERDİNE DE UZAK
Barınma krizi böylece devam ederken, geçen hafta Emlak Konut, dar ve orta gelirli vatandaşlarımız ev sahibi olsun diye bir konut kampanyası tanıttı. Kampanyaya göre:
1+1 projeler 7-10 milyon TL
2+1 projeler 10-15 milyon TL
3+1 projeler 18-25 milyon TL’leri buluyor.
Emlak konutun sunduğu projelerde en düşük fiyatlı daire 5 milyon 650 bin TL ve en düşük taksit 61.000 lira. Emlak konutun en düşük aidatlı konutunu yani 1+1 evini alabilmek ve yaşayabilmek için bir eve en az 5 asgari ücret girmesi gerekiyor. Yani değerli arkadaşlar, dar ve orta gelirli vatandaş bu projelerin güvenlik kulübesini bile alamaz! Aylık 61.000 ödeyebilen dar gelirli oluyorsa, Söyler misiniz; aylık 22.000 lira alan asgari ücretli ne oluyor? Aylık 14.000 liraya mahkum edilen emekli ne oluyor! İktidar barınma krizine de, milletin derdine de işte bu kadar uzak!
Türkiye’de yoksullaştırılan tüm kesimler gözünü, kulağını ‘zam’ haberlerine açtı. Acaba ücretlere zam gelir mi? İkramiye ne olacak? Sorularıyla yatıp kalkmak zorunda kaldı maalesef. İşte son birkaç haftadır, yoksulluğa terkedilen emeklinin aradığı cevap ‘ramazan ikramiyesi ne olacak?’ Gözler bakanlar kuruluna çevrilmişti. Fakat yine hüsranla sonuçlandı. Bayram ikramiyesi olan 3.000 TL’de artışın hükümetin gündeminde olmadığı ifade edildi. Bu rakam bir kişinin bir aylık fitresi bile etmiyor. Bir gram altın bile etmiyor. Bir market arabası doldurmaya bile yetmiyor. Neticede; Ömrünü çalışarak geçiren insanlar, hayatlarının son döneminde sefaletle baş başa kalıyor.
VASIFLI DİNAMİK İNSAN GÜCÜMÜZ YURT DIŞINA ÇIKMANIN YOLLARINI ARIYOR
Türkiye’de çöken sistemlerden biri de Sosyal Güvenlik Sistemi. Çünkü sistemin başı yanlış, ortası yanlış, sonu yanlış. Sistem çalışanın hakkı olanı çalışana vermek yerine, bütçeden kısıp bir avuç azınlığa aktarıyor. Eşit şartlarda ve koşullarda çalışanlar; hala aynı haklara sahip değil. Peki sonuç? Emekli mağdur, çalışan umutsuz, gençler artık çalışmak bile istemiyor. Şu anda bizim iş gücü piyasamız vasıfsız ve düşük ücrete dayalı olduğu için; Vasıflı, dinamik insan gücümüz beyin göçüyle yurt dışına çıkmanın yollarını arıyor, gençlerimiz gelecek göremediği için evde oturmayı tercih ediyor. Çünkü alacağı ücret çalışmanın getirdiği maliyeti bile karşılamıyor. İşte bu nedenle ev genci kavramı öyle bir anda ortaya çıkmış kavram değildir. AK Parti’nin politikaların sonucudur. Bir genç için Türkiye’de çalışmak; herhangi bir iş yapıp, asgari ücret alarak açlık sınırında yaşamak, 47 yıl çalışıp, 65 yaşında emeklilik maaşı yerine cep harçlığı almak demektir.
50 YAŞINDAN İTİBAREN EMEKLİLİĞİ MÜMKÜN KILACAK SİSTEM KURULMALIDIR
Eğer bu sistem bu şekilde devam ederse, gelecek pek de parlak değil! Geçmişin gençleri olan, bugünün emeklilerine bir bakın! Biz sosyal güvenlik sisteminde, geleceğin emeklileri olan gençlerimizi merkeze alarak bir dönüşüm teklif ediyoruz. Gençleri istihdama yönlendirecek,
geleceğe dair plan yapabilecekleri, öngörülebilir, istidamı artırıcı ve düzenli gelir seviyesini sağlayacak bir sosyal güvenlik sistemi ile Türkiye’nin yarınlarını güvence altına alabiliriz. Öyle bir şey söyleyelim ki genç buna ikna olsun ve üretmeye başlasın. İşveren buna ikna olsun, istihdamı artırsın; verimli üretime, katma değeri yükseltmeye odaklansın.
- Çalışanlarımız süre sınırlaması olmadan iş bulamadıkları sürece işsizlik maaşı alabilmeli,
- Kim ne kadar çalışırsa ne alacağını bilmeli. Sisteme giren herkes, emekliliğinde nasıl bir maaş alacağını, kaç yaşında emekli olabileceğini önceden hesaplayabilmeli.
- Gençleri istihdama teşvik eden, vasıflı insan gücümüzü artıracak bir sosyal güvenlik modeli oluşturulmalı.
- 47 yıl çalıştırıp 65 yaşında açlık sınırı altında maaş vermek adil değildir. Yaş şartını 15 yıl kadar düşürerek, 50 yaşından itibaren emekliliği mümkün kılacak bir sistem kurulmalı, istihdam kaynaklarımız genç ve dinamik tutulmalı.
- Bugün çalışan biri, aldığı maaştan daha az emekli maaşı almamalı. Yıllarca prim ödeyen insanlar, hak ettiği yaşam standardına ulaşmalı, gelecek kaygısı yaşamamalı.
Peki, para nereden gelecek? Biz bu hesabı yaptık, arkadaşlarımız, uzmanlarımız çalıştılar! Bütçeye hiçbir ek yük getirmeden söylediklerimiz yapılabilir. Gelir kaynakları bellidir. 2002’de Sosyal Güvenliğe bütçeden ayrılan pay Milli Gelirin %3,2’si idi. Geçen 22 yılda emekli sayımız iki kat artarken, 2024’te Milli Gelirden Sosyal Güvenliğe ayrılan pay ne olmuştur biliyor musunuz? Yine %3,2! Avrupa’da Milli Gelirden sosyal korumaya ayrılan pay %20’dir. Bu tamamen bir niyet meselesidir, bizim niyetimiz de hâlistir. Yeter ki rantiyecilerin, yandaşların hortumlarını keselim! Çünkü şu an emekçinin hakkı, sermaye gruplarına aktarılıyor. Millet çalışıyor, ama ürettiği değer; faize gidiyor.
Biz de diyoruz ki, Saadet İktidarında;
- Emekli maaş artış oranları, asgari ücret ve memur maaşlarına endeksli olacak.
- İşsiz kalanlara işsiz kaldığı süre boyunca insanca yaşayacakları bir gelir güvencesi sağlanacak.
- Emeklilerimiz, yük olarak görülmeyecek. Başımızın tacı olacak!
AK PARTİ REKORLAR KİTABI!
Tüm kadrolarımızla sahadayız. Karşımıza çıkan tablo bize şunu gösterdi. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmeler, birçok alanda rekorların kırıldığı bir dönemi beraberinde getirdi. Ancak bu rekorlar, ne yazık ki ilerlemenin, refahın veya kalkınmanın değil; krizlerin, çöküşlerin ve toplumsal kaygıların bir göstergesi oldu. İşte, son yılların en dikkat çekici ve tartışmalı başarılarıyla ‘AK Parti Rekorlar Kitabı’nı sizlerle paylaşacağım.
Her biri, yanlış politikaların ve kötü yönetimin bir sonucu olarak halkın hayatına doğrudan etki eden rekorlar…
- Kur atakları rekoru
- Yüksek faiz rekoru
- Fahiş kira rekoru
- Kadın cinayetleri rekoru
- Çocuk istismarı rekoru
- İcra ve iflas rekoru
- İşsizlik rekoru
- Enflasyon rekoru
- Beyin göçü rekoru
- Yolsuzluk ve rüşvet rekoru
- Din istismarı, Deizm ve Ateizm rekoru
- Mülteci rekoru
- Genç işsizlik rekoru
- Zam furyası rekoru
- Borçlanma rekoru
- Basın sansürü rekoru
- Gıda fiyatları rekoru
Yoruldunuz biliyorum ama AK Parti yorulmadı. Rekor üstüne rekor kırdı, devam ediyorum.
- İntihar vakaları rekoru
- Akaryakıt zamları rekoru
- Elektrik ve doğalgaz zammı rekoru
- Boşanma rekoru
- U dönüşleri rekoru
- Evlenemeyen gençler rekoru
- Kayırmacılık ve torpil rekoru
Şimdilik bununla iktifa edelim. Tüm bu rekorları kıran iktidara inat, Türkiye’yi huzura, refaha ve saadete ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız. Bizler bolluğun, bereketin, sevginin, sevilmenin rekorunu kıracağız. Sözlerimi toparlarken, Önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerif’in gönüllere ve ruhlara şifa olmasını diliyor, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.”